Son günlerde ülke gündemini sarsan bir olayda, eski eşini 7 yerinden bıçaklayarak ağır yaralayan bir adam, mahkeme tarafından "iyi hal" indirimi alarak cezasında indirim yaşadı. Olayın detayları, toplumda büyük bir infial yaratırken, hukukun nasıl işlediği ve adaletin sağlanıp sağlanmadığı konularını da gündeme taşıdı. Bu durum, özellikle kadın cinayetleri ve aile içi şiddetle ilgili yürütülen tartışmaların daha da derinleşmesine neden oldu.
Olayın gerçekleştiği gün, Sinem'in eski eşi ile yaşadığı tartışmanın büyümesi, çifte şiddet boyutuna ulaştı. Kıskançlık ve kontrolsüz öfke, bu tür şiddet eylemlerini tetikleyen en önemli faktörler arasında yer alıyor. Sinem'in, evlilik süresince yaşadığı psikolojik ve fiziksel şiddet, olayın bu aşamaya gelmesine zemin hazırlamıştı. Halihazırda bu tür dertlerin kitlesel olarak teşkilat bakımından arttığı bir dönemde, mahkemenin verdiği karar, bu olayların daha da artmasını endişeli bir şekilde gözler önüne seriyor. Duygusal olarak çöküntü yaşayan Sinem, yaşadığı travmanın etkisiyle hala iyileşme sürecinde mücadele vermekte.
Mahkeme süreci, toplumun en çok tartıştığı konulardan birisi haline geldi. Hakkındaki iddiaları kabul eden sanık, bir kadın olan Sinem’e karşı işlediği bu freak şiddet eyleminin ardından, mahkemenin “iyi hal” indirimi uygulamasına neden olduğunu açıklamaya çalıştı. Mahkeme, sanığın daha önceki davranışlarını, pişmanlığını ve yaşadığı psikolojik durumu göz önünde bulundurarak bu kararı verdi. Ancak, birçok kadının karşılaştığı bu tür şiddet olaylarına verilen cezaların indirilmesi, haklı olarak ciddi tepkilere yol açtı.
Sosyal medya platformları ve kadın hakları savunucuları, bu durumun "iyi hal" indiriminin şiddeti meşrulaştıran bir uygulama olduğunu savunarak, konuyla ilgili seslerini yükseltiyorlar. "Bir kadını bıçaklamak, affedilemez bir suçtur ve asla iyi hal indirimi ile geçiştirilemez" diyen kadın örgütleri, bu tür dava süreçlerinin dikkatle izlenmesini vurguluyor. Bu olay, sadece Sinem için değil, tüm kadınlar için tehlikeli bir sinyal taşıyor.
Hukuk sisteminin yeniden gözden geçirilmesi ve uygulanan şiddete karşı daha caydırıcı tedbirlerin alınması gerektiği ortaya konuyor. Daha önce birçok benzer olayda, kadınların yaşamı tehlikeye atıldığında hukukun yetersizliği gündeme gelirken, Sinem’in davası da bu çerçevede değerlendiriliyor. Bu olay, toplumda, hukuk sisteminin cinsiyet temelli şiddete karşı ne kadar etkili olduğunu sorgulatıyor. Sinem’e karşı işlenen bu suçun ardından, mahkeme kararı sadece bir olay olarak kalmayıp, kadınlar için daha büyük bir tehdidin habercisi olması açısından kaygı verici bir durum.
Sonuç olarak, mahkemeden alınan iyi hal indirimi, sadece Sinem’in yaşadığı dramı değil, birlikte toplumdaki pek çok kadının yaşadığı benzer sıkıntıları da daha belirgin hale getiriyor. Bu tür olayların önüne geçebilmek için daha fazla farkındalık yaratılması ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularında geniş kapsamlı çalışmalar yapılması şart. Kadına yönelik şiddetin önüne geçebilmek adına, toplumun her kesiminin üstleneceği vazifeler ve sorumluluklar vardır. Olayın ardından, cinsiyet eşitsizliğine neden olan durumlardan kurtulmanın yolları, öncelikli hedef haline gelmeli.