Otizm spektrum bozukluğu (OSB), bireylerin sosyal etkileşim, iletişim ve davranışlarında zorluklarla karakterize edilen bir durumdur. Son yıllarda yapılan araştırmalar, OSB'nin erkek çocuklarında kadınlara oranla çok daha yaygın olduğunu ortaya koymuştur. 2023 itibarıyla birçok bilim insanı ve uzman, bu durumun nedenlerini anlamak üzere çalışmalarını sürdürmektedir. Bu haberimizde, otizmin erkek çocuklarında daha sık görülmesinin ardındaki bilimsel nedenleri ve toplumsal etmenleri inceleyeceğiz.
2020 yılında yapılan bir araştırma, otizm tanısı konan bireylerin yaklaşık %80'inin erkek olduğunu göstermektedir. Bu oran, erkeklerde otizmin neden bu kadar yaygın olduğunu sorgulamaya itmektedir. Araştırmalar, erkek ve kız çocuklar arasındaki biyolojik farkların, otizm spektrum bozukluğunun gelişiminde rol oynayabileceğini önermektedir. Özellikle nörolojik ve genetik faktörlerin bu durum üzerindeki etkisi göz ardı edilemez.
Erkek ve kız çocuklarının beyin gelişiminde bulunan farklılıklar, otizm spektrum bozukluğunun neden bu kadar cinsiyete duyarlı olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir. Çocukların beyinlerinin farklı alanları, sosyalleşme ve iletişim kurma becerilerini etkileyen hormonal ve genetik etmenlerle şekillenmiş olabilir. Örneğin, testesteron seviyesinin yüksek olduğu erkek çocuklarının, sosyal etkileşimlerde zorluk yaşama olasılıkları daha yüksek olabilir.
Biyolojik faktörlerin yanı sıra, sosyal ve çevresel etmenlerin de otizmin erkek çocuklarında daha yaygın görülmesinde önemli bir etkisi vardır. Toplumdaki beklentiler, erkek ve kız çocukları arasında belirli davranışların teşvik edilmesi veya kısıtlanması gibi sosyal parametreler, çocukların gelişim süreçlerini etkilemektedir. Erkek çocukları genellikle daha bağımsız, aktif ve risk alıcı davranışlarla ödüllendirilirken; kız çocuklarına sosyal beceriler, empati ve iletişimde daha duyarlı olmaları gerektiği öğretilir. Bu durum, otizm belirtilerinin daha belirgin olmasına neden olabilir.
Ek olarak, bazı uzmanlar, kız çocuklarının otizm belirtilerini daha iyi gizleyebileceğini ve bu nedenle teşhis edilme oranlarının daha düşük olduğunu savunmaktadır. Bu teori, erkek çocuklarının belirtilerinin daha belirgin olması nedeniyle daha sık tanı almalarına yol açabilir. Dolayısıyla, bu farklılıkların toplumdaki cinsiyet rollerinin etkisiyle şekillendiği söylenebilir.
Öte yandan, anne adayı sağlığı, hamilelik sürecinde karşılaşılan sorunlar ve doğumdan sonraki çevresel faktörler de otizm üzerinde etkili olabilir. Örneğin, gebelik sırasında yaşanan stres, beslenme eksiklikleri ve bazı çevresel toksinler, gibbon ya da hamilelik dönemi boyunca erkek fetüslerin beyin gelişimini etkileyebilir. Bu durumun erkek çocuklarındaki daha yüksek otizm prevalansı ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Sonuç olarak, otizmin erkek çocuklarında daha yaygın görülmesinin ardında hem genetik ve biyolojik faktörler hem de sosyal ve çevresel etmenlerin karmaşık bir etkileşimi yatmaktadır. Gelecek araştırmalar bu konu üzerinde daha fazla ışık tutarak, otizm tedavisi ve yönetimi konusunda yenilikler sağlayabilir. Toplumun desteği, otizm spektrum bozukluğu olan çocukların daha iyi anlaşılmasına ve kabul edilmesine katkıda bulunacaktır.
Otizm, sadece bir bireysel durum değil, aynı zamanda uygulanabilir çözümler üretilmesi gereken bir toplumsal meseledir. Bu nedenle, ebeveynlerin, öğretmenlerin ve toplumun diğer bireylerinin otizm hakkında bilgi sahibi olması ve farkındalığın artırılması oldukça önemlidir. Çünkü otizmli çocukların yaşadığı zorluklar, sadece bireysel değil, tüm sosyal yapıya etki eden bir boyuttadır. Toplumumuzda otizm konusunda daha fazla bilgi sahibi olarak, bu bireylerin potansiyellerini gerçekleştirmeleri için gereken ortamı sağlamalıyız.